25 Ocak 2012 Çarşamba

HIKEM-I ATAIYYE 2

4. Tedbir almaktan nefsini rahat tut. Başkasının (Allah’ın) senin yerine yaptığı işi kendi üzerine yükleme.

Açıklama: Sonra olacak şeyler ile kalbini meşgul etme. Rızka Allah (c.c) kefil olmuştur. Önüne geldiği zaman sebeplere yapış ama kalbini bu düşüncelerle yorma.
Sarf tevekküle yapışıp sebepleri terketmek yanlış olduğu gibi, sırf sebeplere yapışıp Allah’ı unutmak da yanlıştır. İnsan sebeplere yapışıp takdiri Allah’a (c.c) bırakmalı, her şeyin belli bir kaderi olduğunu unutmamalı ve kalbini rızık vs. endişesiyle meşgul etmemelidir.

ATAULLAH ISKENDERI k.s
HIKEM-I ATAIYYE


5. Allah’ın (c.c) kefil olduğu şeyle uğraşıp, senden istediği şeyde kusur işlemen basiretinin kapalı olduğunun delilidir.

Açıklama: Allah (c.c) bizlerin rızkına kefil olmuş ve bizi sadece kendisine kulluk etmemiz için yaratmıştır. O halde bizlerin, üzerimize vazife olan ibadetle meşgul olmamız ve gayretimizi bu yolda sarfetmemiz gerekmektedir.
Vazife olmayan şeyler ile uğraşmak ve gerçek vazifeyi eksik bırakmak basiretin kapalılığını gösterir.

6. Israrla dua etmene rağmen verilecek şeyin gecikmesi ümltsizliğe kapılmana sebep olmasın. Zira O (c.c) icabete kefildir ama kendi seçtiğine kefildir. Senin kendin için seçtiğine değil.. Ve kendi istediği vakitte icabet eder, senin istediğin vakitte değil…

Açıklama: Allah (c.c) kullarının dualarına icabet eder. İcabet üç şekilden biriyle olur:
1. Kula istediğini vermek.
2. İstediğini vermek yerine başına gelecek birtakım musibetleri defetmek.
3. Kulun isteğine mukabil âhirette bol nimetler vermek.

Kişi duası kabul edilmediği zaman ümidini yitirmemeli, takdiri Allah’a bırakmalıdır. Çünkü isteğinin kendisi için hayır mı yoksa şer mi olacağını o bilemez. Onun hakkında en hayırlı olanı Allah daha iyi bilir.
İcabetin zamanı da Allah’ın (c.c) iradesine kalmıştır. O (c.c) neyi ne zamanda tercih etmişse öyle olacaktır. Buna üzülmemeli, hatta Allah’ın iradesinin tahakkuk etmesiyle mesrur olmalıdır.


7. Zamanı belirlenmiş bile olsa verilen sözün vâki olmaması seni şüpheye düşürmesin. Çünkü şüphe basiretini zedeler ve sırrının nurunu söndürür.

Açıklama: Cenâb-ı Hak (c.c),
“Bana dua edin icabet edeyim” buyurmuştur (mü’min 40/60). Ârif bazen keşif ve ilham yoluyla duanın kabulünü ve zamanını gördüğü halde icabet edildiğini görmeyebilir.
O halde ârif edebini yitirip şüpheye düşmemelidir. Musa ve Harun’un (a.s) Firavun hakkında ettikleri bedduaya icabetin gecikmesini hatırlamalıdır.

Musa (a.s),
“Yâ Rabbi! Firavun ve ona uyanların mallarını yok et. Kalplerini şiddetle sık ki elim bir azabı görünceye dek iman etmeyeceklerdir” diye dua etmiş, Harun da (a.s) “âmin” demişti. Allah (c.c),
“Duanız kabul oldu. O halde yine istikamet üzere sabit olun” buyurdu (bk. Yûnus 10/89).

Rivayete göre Musa’nın (a.s) duası kırk yıl sonra tahakkuk etti.
Tasavvufla da durum böyledir. Şeyh bir şey için “inşallah olacak” dediği halde olmadığı görülürse şüpheye düşmemelidir.


8. Sana bir marifet kapısı açılmışsa amelinin azlığına aldanma. Çünkü Hak (c.c) sana o kapıyı ancak kendini sana tanıtmak için açmıştır. Bilmez misin ki marifet sebeplerini sana görderen O’dur. Amellerini ise O’na gönderen sensin. Senin O’na gönderdiğin (ibadet) nerede, O’nun sana gönderdikleri nerede?



Açıklama: Allah (c.c) bazen kullarına celâl vasfını tanıtmak için hastalık, sıkıntı vs. verebilir. Kahhâr vasfını göstermek için çeşitli belalarla imtihan edebilir. Kul bunları bir lütuf bilmelidir. Allah’tan (c.c) geldiğine ve O’nu tanıması için bir fırsat olduğuna inanmalıdır.
O’ndan gelen ve kudretine delalet eden bu imtihanlar O’nu tanımada senin ibadetlerinden daha etkilidir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder