25 Ocak 2012 Çarşamba

Hikem-i Ataiyye 3

9. Vàrid olan hallerin çeşitliliği sebebiyle amellerin cinsleri değişir.

Açıklama: Vücut azalarının amelleri kalplerin hallerine tâbidir. Eğer kalbe kabz hali gelse azalarda uyuşukluk ve tembellik oluşur. Bast hali gelse bir hareket ve neşe görülür. Zühd günahtan geri durmaya, muhabbet neşeli, marifet rahatlığı doğurur. Bir hadis-i şerifte buyurulur ki:
“Bedende bir et parçası vardır ki o salah olursa bütün ceset salah olur. O bozulursa bütün ceset bozulur. O kalptir.”3
Ameller vâridatlara göre olduğu için sofilerin meslekleri değişik değişiktir. Bazıları âbid, bazıları zâhid, bazıları ârif vs. dir.


10. Ameller cisimler gibidir. Ruhlar ise içlerindeki ihlâs sırrıdır.

Açıklama: Amellerin ruhları içlerindeki ihlâstır. Ceset nasıl ki ruhsuz olmuyorsa, ameller de ihlâs olmayınca makbul değildir.

İhlâslı amel; kendisine şirk, riya, nefis ve ucub karışmayan ameldir.
Allah (c.c) Kur’ân-ı Kerim’de, “Dinin sadece kendisine halis kılınmasını, ibadetlerde ihlâslı olunmasını” emretmiştir (Beyyine 98/5).

Resûlullah’a (s.a.v) ihlâs soruldu. O da Cebrâil’e (a.s) sordu. Cebrâil de (a.s) Cenâb-ı Mevlâ’ya (c.c) sordu. Mevlâ (c.c) şöyle buyurdu:

İhlâs; benim sırlarımdan (gizli kıldığım şeylerden) bir sırdır ki onu kullarımdan sevdiklerime veririm. Ne bir meleğin haberi olur ki onu yazsın, ne de bir şeytanın haberi olur ki onu bozsun … 114


İhlâsın üç derecesi vardır:
a) Avam tabakasının ihlâsı; dünyevî ve uhrevî nimetlere nail olabilmek için yapılan ihlâs.
b) Havas tabakasının ihlâsı; sadece âhiret nimetleri için yapılan ihlâstır.
c) Ehassus-l havas tabakasının ihlâsı ise; ne dünya ne de âhiret için değil, sırf ubûdiyyet için yapılan ihlâstır.



11. Varlığını gizlilik arazisine göm. Zira gömülmeden biten tohum tamamen olgunlaşamaz.

Açıklama: Nefsini şöhret ve tanınma gibi helâk edici arzulardan koru. Kemalâtını da gizlemeye çalış. Yoksa tamamen olgunlaşamazsın.


Bir hadis-i şerifte şöyle buyrulur:
“Nice saçı başı dağınık ve tozlu, kapılardan kovulan kişiler vardır ki; Allah adına yemin etseler Allah onların yeminini yerine getirir.” 5
Kâmil zatlar insanların kendilerine teveccüh ettiklerini gördüklerinde gizlenmek için kendilerini düşürücü hareketler yapabilirler.
Olgunlaşmak küçülmekte, hatta gömülmekte yani varlığını unutmaktadır. Bu sebeple meşâyih-i kirâm (k.s) sofilerin terbiyesi ve kemalâta erebilmesi için onların nefislerini kırmışlardır.
Şeyh Alâeddin Attâr (k.s) zengin olmasına rağmen, şeyhi Şah-ı Nakşibend (k.s) ona yalın ayak ve yüksek sesle bağırarak Buhara’nın çarşısında elma satmasını emretti. Şeyh Alâeddin, ağabeylerinin bu işten rahatsız olduklarını söyleyince ağabeylerinin dükkânları arasında satmasını emretti.6

Ubeydullah Haydari büyük âlim olmasına rağmen şeyhi Mevlânâ Hâlid (k.s) çarşıda su satmasını, on gün sonra da bedava dağıtmasını emretti.7
Bunun misalleri pek çoktur.


12. Kendisiyle tefekkür meydanına giden uzlet kadar hiçbir şey kalbe fayda vermez.

Açıklama: Uzlet; insanları bedenen terkedip, kimsenin olmadığı yerde tek başına kalmaktır. İnsan tek başına kalıp vaktini tefekkür ile geçirirse Allah’a (c.c) tanımada çok büyük bir menfaat elde eder.
Tefekkür Allah’ın mahlûkatında yapılabileceği gibi, bahşetmiş olduğu nimetlerde de yapılabilir. Âyet-i Kerimede akıllı insanlardan bahsedilirken onların, “Devamlı Allah’ı zikreden ve mahlûkatı hakkında tefekkür edenler” olduğu belirtilmiştir (Âl-i Imrân 3/191).


Ali b. Vefa (r.a) der ki:
“Bir müridin halveti insanlara, sükûtu kelâma ve orucu tokluğa tercih ettiğini görürseniz bilin ki, onun maksuda ulaşması kolaydır. İnsanları, kelâma ve tokluğu tercih ettiğini görürseniz bilin ki, gayreti boşadır.”

Hasan-i Basri(k.s) der ki;
“Tefekkür öyle bir aynadır ki, onunla iyi mi yoksa kötü mü olduğunu anlarsın. Allah’ın (c.c) mahlûkatını tefekkür ettiğinde O’nun azamet ve celâline muttali olursun. O’nun gizli ve âşikâr nimetlerine idrak edersin. Böylece güzel haller elde eder, kalbinin hastalıklarını izale eder ve Rabbine itaatte dosdoğru olursun.”



13. Aynasında varlıkların sûretleri bulunan kalp nasıl parlasın?
Açıklama: Kalbin aynası masiva (Allah’tan c.c başkası, mahlûkat) ile perdelenmiş ise o kalp Allah’ı tanıyamaz. Hakk’a yönelen halktan uzaklaşır. Kalbe halk ile meşgul olan Hakktan uzaktır

14• Şehvet 'e bağlı kişi Allah’a (c.c) nasıl gildebilir? Gaflet kirlerinden arınmayan insan Allah’ın huzuruna nasıl çıkabilir? Günahlardan tövbe etmeyen kişinin ince sırları anlayabilmesi nasıl beklenir?

Açıklama: İnsan günahları ve şehevatini tamamen terketmedikçe, gafletten kurtulmadıkça ârif olamaz. Masivadan alâkayı tamamen kesmedikçe Allah’a (c.c) hakkıyla tanıyamaz.


15. Varlıkların hepsi karanlıktır. Onları aydınlatan ancak Hakk’ın nurudur. Varlıkları görüp de beraberinde, evvelinde veya sonrasında Hakk’ı görmeyen bu nurları kaçırır. Marifet güneşleri ona, nesne bulutlarıyla perdelenir.

Açıklama: Nesneleri görüp de onlarda Cenâb-ı Mevlâ’nın kemal vasıflarını görmeyenler hakikati göremez. O zaman nesneler onu perdeler ve asıl maksat (Hakk’ın bilinmesi) fevt olur.
“Evvel, âhir, zâhir ve bâtın olan O’dur. O her şeyi bilir” (Hacrid 57/3)

Allah (c.c) zatı ve envarıyla (nurlarıyla) görünmez, gizlidir, bâtındır. Fakat âsârıyla (eserleriyle) zâhirdir. Her nesnede görülebilir.

Güneş vardır, çok büyük ve çok parlaktır ama bir bulut onu perdeleyebilir. Bulutu gören ardındaki güneşe ve nurlarını kaçırır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder