29 Ocak 2012 Pazar

Hikem-i Ataiyye 9

57. Ümidini kestiğin şeyden hürsün. Tamah ettiğin şeyin ise kölesisin.
Açıklama: Bir şeyden ümidini kesen himmetini ona harcamaz ve ondan alâkayı keser. Allah’a (c.c) kul olan kişi O’nun dışındakilerden hür olur. Kişi tamah ettiği şeyin kölesidir. Çünkü tamah; muhabbeti, boyun eğmeyi ve zilleti gerektirir. Bir şeyi sevmek ve boyun eğmek ise kulluğun vasfıdır. Bu manada denilmiştir ki:
“Köle, tamah ettiği müddetçe hürdür. Hür ise tamah ettiği müddetçe köledir.”
Efendisi melik olmasını istediği halde, memlûk (köle) kalmayı isteyen kişinin hali ne çirkindir.
Allah (c.c) bütün mahlûkatı insana hizmetkâr kıldığı halde, mahlûkata hizmet etmek isteyen insanın hali ne
acayiptir.

‎58. İhsan ve nimetleriyle Allah’a yönelmeyen, imtihan zincirleriyle O’na doğru çekilir.
Açıklama: Allah (c.c) kullarını üç kısma ayırmıştır. Ehl-i şimal, ehl-i yemin ve sâbikûn.25
Ehl-i şimal (cehennemlikler) hakkında zaten bir şey söylemeye gerek yok. Çünkü onların zaten Allah’a (c.c) yönelmeleri mümkün değildir.
Ehl-i yemin (cennetlikler) ise hususi bir yolla yani tarikat vasıtasıyla vs. değil,şeriatın zahiriyle amel ederek Allah’a (c.c) yönelir. Konumuz onlar da değildir.
Sâbikûn (öncelik ehli, evvelkiler) ise Allah’ın (c.c) marifetine ve şühûduna erebilmek için O’na yönelenlerdir. Bunlar da iki kısımdır:
a) Allah’ın (c.c) ihsan ve nimetleri sebebiyle O’na yö¬nelenlerdir ki makamları şükür makamıdır.
b) Allah’ın (c.c) imtihan ve belaları sebebiyle O’na yö¬nelenlerdir ki makamları sabır makamıdır.
Birinci kısım gönül rızasıyla Allah’a yönelir. İkinci kısım ise zorla, (Bu manada şükür makamı sabır makamından daha efdaldir).
Allah (c.c) bir kişiyi marifet ehli kılmayı dilediğinde kendisini ona nimetleriyle tanıtır. Nimetlerle tanımayanı imtihanlar ve musibetlerle kendine çeker.26 

Bir Hikâye
Fas’ta çok zâhid oları bir şeyh vardı. İbadet ve taatine çok düşkündü. Denizden balık yakalar, bir kısmıyla geçinir, diğer kısmını da tasadduk ederdi.
Bu şeyhin bir müridi Fas’taki başka bir beldeye sefere gidiyordu. Şeyh ona şöyle dedi:
“Falan beldeye gittiğinde falanca ismindeki arkadaşımı bul, ona selâmımı söyle ve ondan dua iste. Çünkü o büyük bir evliyadır.”
Adam o beldeye gitti ve şeyhinin tembih ettiği adamı sordu. Ona bir ev gösterdiler. Ev ancak meliklere layık şatafatlı bir evdi. Adam buna çok şaşırdı. İçeri girmek isteyince kapıcılar,
“Biraz bekle, o padişahın yanında” dediler. Adamın şaşkınlığı daha da arttı.
Bir müddet sonra beklenen şahıs muhteşem bir kıyafetle ve muazzam bir binek üzerinde heybetli bir şekilde geldi. Adamın taaccübü daha da arttı. Hatta geri dönmeyi hile düşündü. Fakat şeyhinin emrine muhalefet edemeyeceğini hatırladı ve izin isteyip içeri girdi. Hizmetkârlar, köleler ve gördüğü ihtişam hayretini katbekat artırdı. Sonra şeyhinin selâmını adama iletti. Adam,
“Sen onun yanından mı geliyorsun?” dedi. “Evet”.
“Onun yanına döndüğünde ona şöyle söyle:
Ne zamana kadar dünyayla meşgul olacaksın? Ne zamana kadar dünyaya yönelmeye devam edeceksin? Dünyaya rağbetinden ne zaman kurtulacaksın?” 

Adam içinden,
“Vallahi bu şimdiye kadar gördüklerimden daha acayip” dedi.
Şeyhinin yanına geri döndüğünde şeyhi ona sordu:
“Falanca kardeşimi gördün mü?”
“Evet”.
“Sana ne dedi?” “Hiçbir şey”.
“İlla ki söyleyeceksin” deyince adamın sözlerini aynen iletti.
Şeyh bunun üzerine uzun müddet ağladı ve şöyle dedi:
“O kardeşim doğru söylüyor. Allah (c.c) onun kalbini dünyadan temizledi ve dünyayı eline verdi. Bense dünyadan elimi çektim ama hâlâ kalbimde birtakım bağlantılar var.”

59. Kim nimetlere şükretmezse, onları tükenmeye arzetmiştir. Nimetlere şükreden ise onları sağlam bağlarla bağlamıştır.
Açıklama: Hikmet ehli zatlar ittifak etmişlerdir ki; şükür mevcut nimetlerin bağı, mevcut olmayanların ise avıdır. Mevlâ (c.c), 

“Şükrederseniz andolsun ki (nimetlerimi) artıracağım” (İbrahim 14/7) buyurmuştur.
Şükür üç kısımdır:
a) Dil ile yapılan. Allah (c.c) buyurur ki:
“Rabbinin nimetini ise anlat” (Duhâ 93/11).
İnsanın Allah’ın nimetlerini kibirlenmeden anlatması şükürdür.
Resûlullah (s.a.v),
“Allah’ın nimetini anlatmak şükür, anlatmamak ise nankörlüktür” buyurmuştur.27
b) Amel ile yapılan. Allah (c.c) buyurur ki:
“Ey Davud ailesi, şükretmek için amel edin”{Sebe 34/13).
Allah’ın emir ve yasaklarına riayet etmek şükürdür. Muhalefet eden ise nankörlük etmiş demektir.
Resûlullah (s.a.v), mahlûkatın en şereflisi olup, hiçbir yünahı olmadığı halde çok ibadet eder, geceleri mübarek uyakları şişinceye kadar namaz kılardı. Sebebi sorulduğunda,
”Şükreden bir kul olmayayım mı?” buyurmuştu.28
c) Kalp ile yapılan her nimetin Allah’tan olduğunu bilmek kalbin şükrüdür.
“Sizde her ne nimet varsa Allah’tandır” (isiani 16/53).
Bazı âlimler her azanın şükrünün kendi cinsinden olduğunu söylemişlerdir. Mesela kulağın şükrü hayrı işittiğinde dinlemek, şerre kulak vermemek; gözün şükrü harama bakmamak gibi….
Sonuç itibariyle insan, kendinde bir nimet gördüğünde evvela o nimeti Allah’tan (c.c) bilmeli, sonra kibirlenmeden, böbürlenmeden anlatmalı ve şükrü için ibadetini çoğaltmalıdır. Böyle olunca artık Allah (c.c) elde olanı muhafaza eder ve nimetlerini daha da çoğaltır. Şükredilmeyen nimeti ise kuldan alır.
“Şüphesiz ki, bir kavim kendi durumunu değiştirmedikçe Allah onların durumunu değiştirmez” (Rad 13/11).
”Böyle olması, bir kavim nefislerinde olanı değiştirmedikçe Allah’ın onlara vermiş olduğu nimeti değiştirmemesi sebebiyledir” (Enfâi 8/53).29

28 Buhârî, Tefsîr, 48/2.
29 bk. 21. Bölüm, 185 ve 186. hikmet

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder