31 Ocak 2012 Salı

MEVLİD KANDİLİ

O gece; kıyamete kadar gelecek olan bütün insanlara peygamber olarak gönderilen, tüm insanlığa dünya ve ahiret saadetinin reçetesini sunan Hz. Muhammed Mustafa (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) dünyaya teşrif etmiştir. O gece Müslümanların bayramı, sevinç ve sürur günü olmalıdır. Efendimiz doğdu diye sevinen, sevincini izhar edenler, biiznillah affa ve mağfirete nail olurlar.

Rivayet edilir ki:

Peygamber Efendimiz (Sallallâhü Aleyhi ve Sellem) dünyaya teşrif ettiğinde, Ebu Lehebin cariyesi Süveybe Hatun koşarak müjde getirdi:
- Müjdeler olsun! Kardeşin Abdullahın bir oğlu oldu.
Ebu Leheb bir yeğeni olduğu müjdesini duyunca, sevincinden cariyesini azad etti.
Tabi öldükten sonra Abbas (Radıyallahü anh) onu rüyasında gördü ve sordu:
- Durumun nedir, ne haldesin? dedi ki:
- Çok sıkıntı ve azap içindeyim. Fakat pazartesi günleri işaret ve baş parmağım
arasından sulanarak azabım hafifletiliyor.
Ebû Leheb gibi aleyhinde “Tebbet süresi” nazil olan ve imansız ölen biri bile, Peygamber Efendimiz (Sallallâhü Aleyhi ve Sellem)’in doğumuna sevindiği için azabı hafifletiliyorsa, ya Ona inanarak, severek doğumuyla sevinç duyan ve o geceyi ihya eden kimseler azab olunur mu?
“Bir şeyi çok seven, ondan çokça bahseder.”
Bizler de Rebiu’l-Evvel ayının başından sonuna kadar, elimizden geldiği ve dilimizin döndüğünce Güllerin Efendisinden bahsedelim ve sevgimizi bu vesileyle ispat edelim.
Hiçbir kimse yok ki Efendimiz hakkında söylenenler ve yazılanlar, onun hakkında da söylenmiş ve yazılmış olsun. Tabi bunda Saadet Asrının kahramanları olan Ashâb-ı Kirâm’ın şüphesiz çok büyük payı var. Onlar, Efendimizin yaşantısına; oturmasına kalkmasına, yemesine-içmesine kadar, her şeyine son derece dikkat ettiler. O’na uymak husûsunda azamî derece gayret gösterip, kendilerinden sonraki nesillere de bunu en ince ayrıntısına kadar aktardılar. Dolayısıyla, Efendimiz (Sallâllâhü Aleyhi ve Sellem)’den başka yaşantısı hakkında böylesine geniş bir malûmat hiç kimse için verilmemiştir. 
Bu güne kadar Sevgili Peygamberimiz hakkında pek çok kitaplar telif edilmiş, kasîdeler yazılmış, beyitler inşâd edilmiştir. Ne kadar yazılsa, ne kadar anlatılsa ve övülse yine de eksik ve noksandır. Nitekim Onun âşıklarından Seyyid Mustafa İsmet Garîbullah büyük şeyh efendi “Risâle-i Kudsiyye” isimli eserinde buyurduğu gibi:
“Ne mümkün vasfolunmak ol Habîbi Anâ vassaf hemen Allah karîbi.”
Resûlüllâh’ı tam olarak anlatabilmek mümkün değildir. Zîrâ vasıflarını, sıfatlarını tam olarak bilmiyorsun ki anlatasın. Onu en güzel târif edecek olan, Onun ziyâde yakını Allâh-ü Teâlâ’dır. O’nu Allah sevmiş ve övmüş. Kur’ân-ı Kerim’de pek çok yerde Kendi ismiyle birlikte zikretmiş. Kelime-i tevhidde bile Onun ismini yanına koymuş. “Lâilâhe illallâh” deyip, “Muhammedün Resûlüllâh” demedikçe Allah bu îmânı kabul etmiyor. Demek ki Muhammed Mustafa (Sallâllâhü Aleyhi ve Sellem) ile aramızı düzeltmeden, Mevlâ ile aramızın iyi olmasına imkân yok… O halde bu Mevlid Gecesinde Efendimiz (Sallallâhü Aleyhi ve Sellem)’e olan sevgimizi, ilgi ve alâkamızı iyice gözden geçirelim. Sevmenin tabi olmayı gerektirdiği bilinciyle hareket edip O’nun sünnetlerine mümkün mertebe uyarak nurlu yolundan ayrılmayalım.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder